Sibirya, Baykal Gölü'nün ve Yenisey Nehri'nin batısı, Buret ve Mal’ta bölgesindeki Arkeolojik kazılarda bulunan (MÖ.23.000-19.000) Mamut Fil Dişinden yapılmış “Turna kuşu” heykelleri
(Hermitage Müzesi)
https://www.donsmaps.com/malta.html#reference
Yakut Şaman/Kam/Oyun (manyak) kıyafetinde metal Turna kuşu motifli plaka
(19.YY) Sibirya Şaman/Kam Davulu (Tüngür) üzerinde Turna ve benzeri kuş çizimleri
Hakas Şaman(Kam Oyun) davulunda Kuş çizimi
Saka Yakut Şaman Ayininde Tahtadan Turna ve benzeri kuş figürleri (Yakut Bölge Müzesi koleksiyonunun fotoğraf 1870)
Şaman/Kam/Oyun Davulunda Turna Kuşu çizimi
“Altaylarda kutsal olarak görülen turna tellerinin şamana sırlı güçler verdiğine inanıldığı için bunlar şaman kıyafetlerinde kullanılmıştır (Eliade, 2014: 207-209). Tek eşli olması, eşini kaybettikten sonra sadakatinden ve vefasından dolayı tek başına yaşamını sürdürmesi turnayı Altay Türklerinde kutsal kabul edilen bir mitolojik motif seviyesine yükseltmiştir. Bunun yanında kimi çalışmalarda Türkistan'daki bazı Türk topluluklarının turnaya taptığı görüşlerine de yer verilmiştir. Başkurtlar tarafından samanyolunun, sürekli göç durumunda olan turna sürüsü olduğuna inanılmaktadır. Yine Başkurtlardan olan ve kutay (bir çeşit saz) çalmada usta bir delikanlının kutayı gökyüzüne götürdüğü ve kutayın gökyüzünde turnaya dönüştüğü inancı kabul edilmektedir.”(Akalın, 1993: 128, 144)(2)
Aşağıdaki resimde görüleceği üzere: Özbekistan Afrasyab Müzesi freskinde (duvar resminde) İskit Saka Türk Kağanı Alper Tunga öncülüğünde Türkler; Turnalarla göç etmekte veyahut sefere gitmekte.
“Eski Türk Kültür ve Gök-Tanrı İnancında:
İnsanların iyi ve kötü olmalarının tabiî bir sonucu, insan ruhunun da “yaruk” (parlak, aydınlık) ve “kararıg” olmak üzere iki yönünün bulunduğuna inanılmaktaydı (Esin, 2001: 51). Ölümden sonra, “kararıg” ruh yeraltına giderken “yaruk” ruh, buhar olup gökyüzüne uçmaya çalışmaktaydı. Ruh, bazen de “turna” şekline girerek göğe uçuyordu (Esin, 2001: 51). Kutsal olan ata ruhunun kaplan gibi bir güç tarafından kapılmasını önlemek için, ölümün simgesi olan kuzeye doğru dönülerek ruh geri çağrılmaktaydı. Bu tören, uzakta ölenler için de yapılmaktaydı (Esin, 2001: 51). “Buhar olup” ya da “turna şekline girip” gökyüzüne uçan ruh, geri çağrıldığında da muhtemelen yine “buhar” veya “turna” olarak dönmekteydi. Pek çok araştırmacının kaynak olarak kullandığı İbn Fadlan Seyâhatnâmesi’nde, “Başkurtlardan bazılarının ayıya, bazılarının balıklara, bazılarınında turna kuşlarına taptıklarına dair” kayıtlar bulunmaktadır (Roux 2005: 90). Seyyah, Başkurtların “turna kuşlarına tapındıklarını” söylemekte ve nedenini de şöyle açıklamaktadır: “Başarısız bir dövüşten sonra Başkurtlar tam bir bozguna uğramışken turna kuşları çığlıklar atarak galiplerin ardından gider. Onlar da pusuya düştüklerini sanıp kaçmaya başlar…” (Roux, 2005: 131)
Bazı kaynaklarda 849 yılında öldüğü belirtilen, ancak Roux’un 840’ta öldüğünü söylediği El Medinî de, “Türklerin becerikli bir ordu önderinde on hayvanın özelliklerinin bulunmasını istediklerini, bu on hayvanın arasında da turnanın uyanıklığı temsil ettiğini” söylemektedir. (Roux, 2005: 228-229)Türk dilinin uzak lehçelerinden biri, bilindiği gibi Yakutçadır. Yakutça ana dilden tarihin bilinemeyen devirlerinde ayrılmıştır. Bu durum Yakutların da ana kitleden (yani Türk milletinden) çok eski zamanlarda ayrılmış olmasının sonucudur. Yakutlar, bugün İslam dinine geçmeyen Türk boylarından biridir. Yakutlarda, turnanın eski Türk kültüründeki konumunu muhafaza ettiği anlaşılmaktadır. Mesela, turnanın “Saha Cumhuriyeti Mom rayonu armasında yer aldığı” bilinmektedir (Duranlı, 2010: 148). Aynı şekilde, “Bir Saha için turna kuşunu öldürmek veya yuvasını bozmak trajik sonuçları olabilecek büyük bir günah olarak görülmektedir” (Duranlı, 2010: 149). Saha (Yakut) büyü masallarında da “Kahramanın düşmana kurduğu tuzaklarda, turna balığıyla birlikte turna yumurtası da kullanılmaktadır” (Duranlı, 2010: 156,180) Yakutlarda, turna-şamanlardan da söz edilmektedir (Roux, 2005: 95).Altay Türkleri arasında kutsal kabul edilen kuşlardan biri, turnadır. Eşli ve eşine sadık kuşlardan biri olan turnanın öldürülmesi kesinlikle yasaktır (Yamaeva vd. 1994: 353).Çular döneminde ruhun gökyüzüne “buhar” yanında “turna” olarak da uçtuğu inancı, biraz değişikliğe uğrayarak “turna bedenine, turna donuna girmek” şeklinde, Müslüman olmayan bazı Türk topluluklarında da, İslamiyeti kabul edenler arasında da devam etmiştir. Mesela, “Yakutlar, üçüncü gökte bir tanrının göçmen kuşları toplayıp bir topluluk kurduğunu anlatırlar. Yedi genç kadın ve kızları, insan olmak ve çocuk doğurmak üzere turna kuşu biçiminde dünyaya inerler” (Roux, 2005: 336-337). 1822 yılındaki bir kayda göre, Yakutlarda, boyların hem koruyucusu hem de atası olan kutsal varlıklar arasında turna da bulunmaktaydı (Roux, 2005: 375).(3)
Ulu Türk Bilge Eren Piri Türkistan Ahmed Yesevi ekolü ile şekillenen Türk Alevi Bektaşî kültüründe; Turna; Erenlik, Esenlik, Tanrı Aşkı ve Ehli Beyt sevgisi sembolü olarak yüceltilmiştir.
Piri Türkistan Ahmed Yesevi ve Horasan Erenleri olarak bilinen Hacı Bektaş’ta dahil Yesevi ekolündeki Türk Bilge Alp Erenler Turna donuna bürünerek şekil değiştirerek birbirleriyle irtibat kurmuştur. Don değiştirme ve hayvan şekline bürünme motifi İslam öncesi Türk Kam(Şaman) kültürünün, İslam sonrası; Ermiş, Eren kültürüne evrilerek yaşatılmasıdır. (4-5)
(MS 6.-7.YY) Batı Sibirya'daki Tom Nehri'nin sol kıyısında bulunan Cherdashnyi Log-3'ün mezar höyüğü kurganında bulunan bağdaş kurmuş oturur vaziyetteki Türk Alp Tarkan başında Kartal (don değiştirme figürü) bronz pektoral (Seversk Müzesi)
Hacı Bektaş Velayetnamesinde bu durum şöyle anlatılmaktadır.
"O esnada Horasan evliyaları benzersiz bir topluluk oluşturur. Hoca Ahmed de gelsin bu topluluğumuzda hazır olsun dediler. Yedi eri veliye gönderirler. Turna şekline bürünüp sonra giderler Bu durum önceden Hoca'ya malum olur. O amelleri güzel olan, dervişlere dedi. Horasan erenlerinden yola gidenler bir topluluk istediler. Yedisi şekil ve suretlerini değiştirerek bizi de şimdi davet ederler. Hızlıca kanat açarak gelirler. Biz de karşıdan uçarak gidelim. Şeyh o anda birçok sırdaş aldı. Turna şekline girip uçuşurlar. Semerkant sınırına varıp, o yerde büyük bir nehir de vardı. O yerde birbirlerine erişir. Erenlerdir tanışıp görüşürler. O yedi rağbet edilmiş kişi şeyhe menkıbeler anlatırlar, acizliklerini bildirirler. Ey erlerin uğurlu seyidi! Bize uzak yolu yakın ettin, dedi. O yerde sohbet ederken ansızın, O kalbi uyanık pir ve mürşit... Yani hoca oradan geçerken, sonra aşağıdaki ırmağa baktı. O zaman bir tüccar suya geldiği için, geçeyim derken onu su aldı. Bütün mal ve kumaşı, davar ve hayvanlarından her ne varsa suya gider. O zaman tüccar, ey gizli saklı her şeyi bilen! Diye dua etti. Âlemin velisi, Hakk'ın bilginleri! Bana, sudan kurtuluşu verin, medet! Ki malımın yarısı size adak olsun. Bize yar ve yardımcı olun, ne olur. Hoca Ahmed o gamda olana erişti, o anda velayet elini sundu. O tüccara orada çare kıldı. Bütün malını alıp kenara koydu. Hem erenler ile de kolayca indiler. Hepsi yine bir insan şekline döndüler. Tüccar onları baştanbaşa görür, gelip dualarını sundu, baş koydu. Mal ve altın ile gümüşten her ne varsa hepsini ikiye böldü. O, bir kısmını Hoca'ya verdiği için, sonunda şeyh hazretleri de kabul eder. Tüccar geriye kalanı alıp sevinir. Himmetle evine doğru gider. Erenler de Horasan'a gelirler. Horasan erleri sevinçli olurlar. Hepsi hocayı karşılayıp hizmet ederler; ikramda bulunup saygı gösterirler. O güzel vasf olunmuş, onlara buyurdu, o malı orada harcadılar. Örtülmüş şeyh nice gün orada kaldı. O bir gün erenlerden destur alır. Hoca evine dönüşü emretti. Yine Türkistan iline erişti." (Kardaş, Sedat. (2018)(6)
“Mançu dilinde oynayan, zıplayan' anlamına
gelen saman sözcüğü, Yakutlar'da oyun, Moğollar'da bügü, bögü (buge, bü) ve
udagan (karş. Buryatça udayan, Yakutça udoyan: kadın şaman), Türkçe-Tatarca
kam (Altayca kam, gam, Moğolca kami), Kırgız ve Kazaklar'da bakşı sözcüğü ile
ifade edilir”… (Oyun adı verilen Türk Şaman/Kamların) “Kendinden geçerek yaratılan coşkunluk durumu, hayvan hareketlerinden oluşan dans figürleri teatral öğelerdir. Davulu ve şarkısı ile eşlik ettiği ayininde o hem ozan, hem de oyuncudur…Bu teatral öğelerin bir kısmını dönüşmüş olarak Alevi-Bektaşi geleneği içinde görmek mümkündür.”(7)
“Semah dönme” ritüeli köken olarak; Turnaların Oyunundan (dansından) doğmuştur. Türk Şaman/Kam geleneğinde Şamanın diğer adı da (Saka Yakut Türkçesinde) Oyun’dur. Türk Şaman/Kamların Tanrıdan kut almak, göksel aleme ulaşmak için ateş etrafında esirerek dönmesi, dans etmesi Türk Halk Oyunlarının kökenini oluşturmuştur. Tanrıdan kut alma ritüeli Kutlama, Saka Yakut Türklerinde Oyun olarak adlandırılan Şamanın dansı da “Türk Halk Oyunu”na dönüşmüştür. (Konu ile ilgili TÜRK KÜLTÜRÜNDE; "HALAY, OYUN VE KUTLAMA adlı makalem okunabilir.)(8)
Oyun adı verilen Saka Yakut Şaman geleneğindrn olsa gerek Türkiye Türkçesinde: Müzik ve Türkü eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü “Oyun” sözcüğü ile tanımlanmaktadır. Yine tüm Türk dil ve lehçelerinde Oyun ve Turna sözcüğüne rastlanmaktadır. (9)
Kuşlar, ayinlerde şamanın suretine girdiği hayvanlar arasında yer almaktadır. (Çoruhlu, 1995: 53, 58).(10) Yine Şaman kıyafetlerinde kuş tüyleri ve motifleri kullanılmaktadır.(11)
Altay Dağları Karakol Kurganında (mezar yapısında) bulunan (MÖ 3000-2500 arasına tarihlenen) üzerinde kuş donuna girmiş kanatlı insan çizimleri bulunan (ölüm, uçmağa varmak, ruh göçünü anlatan veyahut bununla bağlantılı şaman/kam ayini ritüelini tasvir eden) resimli taşlar
Açıklama:Eski Türk Gök-Tanrı inancında varlıkların var oldukları; Yeryüzü, Yeraltı ve Gökyüzü olmak üzere üç varlık alemi mevcuttur.
Yeryüzü, yaşamakta olduğumuz Dünya alemidir. Yeraltı alemi; kötü ruhların ve kötü varlıkların yurdudur. Erlik Han yeraltı aleminin efendisidir; Albastılar,Körmüsler, kötü ruhlar burada yaşar ve dünyada kötülük yapan ölen insanların ruhları veyahut kayıp ruhlar burada azap çeker.
Gök-Yüzü alemi ise; Tanrı Katı ve Ulu ruhların bulunduğu, iyi insanların öldükten sonra eriştikleri Ata ve Ana ruhlarının bulunduğu alemdir. Buna (iyi ruhlar uçarak/yükselerek eriştiği için) uçmak'ta denilmiştir.
Oyun oynayan Turna kuşları
Kuş kostümü (Manyak kıyafetli) ritüel yapan Şaman/Kam
(Kuş donuna bürünmek tasviri)
Bir Şamanın yaptığı Göksel yolculuğu anlattığı çizim (Yakut Şamanlığı /Gavriil Vasilyeviç Ksenefontov/ Kömen Yayınevi)
Türk halk oyunlarının en önemli kaynağını Şamanlık dönemi Türk kültürü teşkil etmektedir. Eski çağlarda, Şaman geleneklerinin etkin olduğu Türk boylarında Tanrı katına ulaşabilmek için göklere yükselmek isteyen şamanlar, hayvanlara… benzemeye çalışırlardı. Buna bağlı olarak da şamanların törenlerdeki oyunları, genellikle hayvanı taklit eden figürlerden meydana gelmekteydi. Şamanın bu tür taklitli oyunlarının en önemli hedefi ise taklidi yapılan hayvanların üstün yeteneklerini elde etmekti. Şaman dans aracılığıyla taklidini yaptığı hayvanla birleşmeye ve onunla aynılaşmaya çalışır; hatta bir insan-hayvan olmayı amaçlardı. Çünkü böyle bir birlik, kişinin çoğunlukla taklidi yapılan hayvanın gücüne sahip olması anlamına gelir (Harner, 1999, s. 96).(12)
Hakasya, Doğu Türkistan, Türkmenistan başta olmak üzere bir çok Türk elimizde Semah adı verilen Tanrıdan kut almak için yapılan kutlama dansı “Turna Oyunu” hala yaşatılmakta ve oynanmaktadır. Yine aynı şekilde Türkiyeden Balkanlara Türk Alevi Bektaşi Kültüründe “Turna Oyunu”; “Turna Semahı” olarak yaşatılmakta, dini bir ritüel, ibadet şekli olarak uygulanmaktadır.
Turna kuşlarının kanat çırpma şekilleri ve dans hareketlerinden esinlenen Hakasya,Doğu Türkistan, Türkmenistan başta olmak üzere Türk Dünyasında hala yaşatılmakta olan “Turna Oyunu”, aynı kökenden geldiği için Türk Alevi Bektaşi kültüründe: “Semah,Turna Semahı” olarak adlandırılmakta ve ortak özellikler göstermektedir.
Aşağıdaki görsel videolardan ve resimlerden de bu ortak kültürel ögeler ve hareketler görülecektir.
Hakasya Türklerinde: Turna Oyunu
Doğu Türkistan Uygur Türklerinde: Turna Oyunu diğer adıyla Turna Semahı
Türkmenistan Türklerinde: Turna Oyunu diğer adıyla Turna Semahı
Türkiyede yaşayan; Tahtacı Türkmenleri ve Alevi Bektaşi inancına sahip Türklerde: Turna Oyunu diğer adıyla Turna Semahı
Bulgaristan ve Balkanlarda yaşayan Alevi Bektaşi inancına sahip Türklerde: Turna Oyunu diğer adıyla Turna Semahı
Türk Ozan Karacaoğlan’dan Pir Sultan Abdal'a değin Ozan ve Aşıklarımız Türk Halk Türkülerinde Turna’yı; Yurt, sıla, göç, ayrılık, hasret, umut, müjde, kut, özlem, aşk, sevgiliye duyulan arzu, erenlik, esenlik, Tanrı Aşkı ve Ehli Beyt sevgisi sembolü olarak kullanılmışlardır.
Örnek vermek gerekirse:
-Ozan Karacaoğlan Türküsü:
Turna Semahı
Gine dertli dertli iniliyorsun,
Sarı durnam sinem yaralandı mı.
Hiç el değmeden de iniliyorsun.
Sari durnam sinem yaralandı mı,
Yoksa ciğerlerin parelendi mi.
Yoksa sana ya düzen mi düzdüler,
Perdelerin tel tel edip üzdüler.
Tellerini sırmadan mi süzdüler.
Allı da durnam,telli de durnam,
Sinem de yarelendi mi.
Yoksa ciğerlerin parelendi mi.
Havayı ey deli gönül havayı
Ay doğmadan şavkı dutmuş ovayı
Türkmen kızı gater etmiş mayayı
Çekip gider bir gözleri sürmeli
Kuru kütük yanmayınca tütermi
Ak gerdanda çifte benler bitermi
Vakti gelmeyince bülbül ötermi
Ötüp gider bir gözleri sürmeli
Dere kenarında yerler hurmayı
Kılavuz ederler telli durnayı
Ak göğsün üstünde ilik düğmeyi
Çözüp gider bir gözleri sürmeli.
Karacoğlan der ki geçti ne fayda,
Bir vefa kalmadı ok ile yayda.
Türk Ozan Karacaoğlan
***
Pir Sultan Abdal Türküsü:
Ötme Turnam Ötme Gönül Hoş Değil
Çevrilip çevrilip üstü yanımdan
Ötme turnam ötme gönlüm hoş değil
Benim derdim yeter bir de sen katma
Ötme turnam ötme gönül hoş değil
Bir sağlık yeğ imiş dünya varından
Nice vazgeleyim zülfün telinden
Ayrı düştüm ol Şah'ımın ilinden
Ötme turnam ötme gönül hoş değil
Bakmaz mısın akan suyun coşkuna
İn havadan otur gönlüm köşküne
Seni beni yaradanın aşkına
Ötme turnam ötme gönül hoş değil
Pir Sultan'ım eydür kestin amanım
Bulamazsın bencileyin tamamın
Seversen Ali'yi On İki İmam'ın
Ötme turnam ötme gönül hoş değil
…
Aramıza düştü ayrılık tozu
Buyumuş başımıza yazılan yazı
Bağrımızı deldi turna avazı
Sivas göllerine iner Şah deyü
…
Havanın yüzünde sema tutarken
Âb-ı kevser şarabından içerken
Muhammed gül-ü reyhanın seçerken
Turnalar Ali'mi görmediniz mi
Havanın yüzünde sema tutarken
Âb-ı kevser şarabından içerken
Muhammed gül-ü reyhanın seçerken
Turnalar Ali'mi görmediniz mi
…
Sabahtan cemalin seyran eyledim
Gönüller perişan elinden Turnam
Nice bir beklersin gurbet illerde
Hiç bilir yok mu halinden Turnam
Tiğ-i gamzelerin misk ile kokmaz
Yar ala gözlerin hışm ile bakmaz
Cemalin görene Cennet gerekmez
Güneş midir doğdu yüzünden Turnam
Kemhalar geyinip zünnar bağlanmaz
Eser seher yeli teli ırganmaz
Sen gidende deli gönül eğlenmez
Bergüzar ver zülfün telinden Turnam
Sen seher yelisin gider gelmezsin
Gelirsen de bana baki kalmazsın
Seni uçuranlar murat almasın
Seni kim uçurdu gölünden Turnam
Abdal Pir Sultan'ım cemalin güzel
Aradın bulmadın bir hayır yazar
Şimdi senin ismin Cenneti gezer
Kalma bizim için yolundan Turnam
(Türk Ozan Pir Sultan Abdal)
***
Osmanlı Döneminde aşırı güçlenmeleri nedeniyle kendilerine ileride tehdit olacağı düşünülerek Rakka'ya sürgün edilen; Oğuzların Bozok Yıldızhan koluna bağlı Beğdilli boyu Danişmendli Karaca Kurt Türkmenlerine ait Rakka'ya sürgün ve acem ellerine göçün anlatıldığı Türk Ozan Budala'nın Türk Halk Türküsünde Turna ve Semah motifi ayrılık ve hasret acısı olarak işlenir:
Padişahtan ferman geldi nidelim
Göç çekelim Irakka'ya gidelim
Yaylam seni kime emanet edelim
Firuz Beğ Acem'e gitti durnalar
Seherde avazın bağrımı deler
Durnamın kanadı kırılmış kanar
Kaldırmış başını gurbete konar
Firuz Beğ Acem'e gitti durnalar
Başımıza geldi böyle felaket
Çekilen acıyı neylesin devlet
Yurdumu beklesin oğlum Muhammed
Firuz Beğ Acem'e göçtü durnalar
Yozulmuş aşiret çekilir gider
Zalha kadın giymiş gam ile keder
Kurd Karaca öldü kırıldı kemer
Firuz Beğ Aceme göçtü durnalar
Çağrışı çağrışı yayladan inin
Aynoloza bir semah dönün
Beğden izin geldi koruya konun
Firuz Beğ Acem'e gitti durnalar
Benden selam söylen Keskin eline
Güzel Kırşehir'e Malya Çölüne
Kırlangıç eteği Seyfe Gölüne
Firuz Beğ Acem'e göçtü durnalar
Bizi böyle eden muraz almasın
Çıkarsın alları kara bağlasın
Süleyman derdini kime söylesin
Firuz Beğ Acem'e göçtü durnalar
Seksen bin haneyle isyan edince
Anadolu benim derdi Beğdili
Kadıoğluyla Yusuf Paşa gelince
Paylı Mamalı'yı vurdu Beğdili
Kara bayrak salak kanlı salaca
Aşiretin ucu vardı Maraş'a
Yetişti imdada beğ Kurd Karaca
Zorunan yollara durdu Beğdili
Davullar döğündü çekildi sancak
Koç yiğit atma bağlandı ponçak
Deveci Ali öldü kırıldı kolçak
Eylenip Colap'ta kaldı Beğdili
Karacayurt Beğdilinin obası
Mürsel Beyim, Kenan Beyin dedesi
Topal Yusuf Paşa Haktan bulası
Suçumuz ne diye sordu Beğdili
Ali Beyim on batman gürz atardı
Kurd Karaca bir orduya yeterdi
Cerid Bekir al kanlara katardı
Nice alayları yardı Beğdili
Suluca Karahöyük belli yurtları
Aldı beni Beğdili'nin dertleri
Çöle düştü Beğdili'nin kurtları
Rakka çölünün kurdu Beğdili
Taylı uğrun uğrun çaldı kalemi
Urbanoğlu Yusuf Paşa gulamı
Beğdili'nin namı tuttu alemi
Göçünen Rakka'ya vardı Beğdili
Budala'm der ne olacak halimiz
Arayerde telef oldu elimiz
Bundan sonra Rakka'dır yolumuz
Rakka'ya sürgün oldu Beğdili
Akça kuğum göçtü mola çöllere
Kıranlar mı girdi bizim ellere
Bir fitneden düştük tozlu yollara
Ara yerde telef oldu mal kuğu
Şu Dinek Dağı'nın baharı yazı
Ötüşür çığrışır Seyfe'nin kazı
Ne yaman ağlattı Edna Bey bizi
Firuz Beyim nerde kaldı duy kuğu
Badilli de katil kuvvet bezince
Osmanlı da fermanını yazınca
Yusuf Paşa suçsuzları ezince
Bu dertlere dayanamam ben kuğu
Şahin Beyim kimler konsun yurduna
Hayıf oldu Kurd Karaca merdine
Hiç bakmasın şu Mamalı ardına
Meşveretle yad ellere kon kuğu
Seksen bin haneden vebal alındı
Sürüldü aşiret iskan olundu
Köçekli beyleri suçlu bilindi
Cerit eli perakende can kuğu
Kadıoğluyla Yusuf Paşa geldiler
Karı-kızı çoluk çocuk kırdılar
Badili'yi Irakka'ya sürdüler
Mesken tutup Irakka'da kal kuğu
Budala'm derdini kime söylüyor
Aşiretler hep yas tutup ağlıyor
Zalim düşman seviniyor gülüyor
Hiç bu derde dayanılmaz can kuğu
(Türk Ozan Budala)
***
Osmanlının Anadoluda güçlenen Türkmen aşiretlere karşı uyguladığı sürgün politikasından Oğuzların Bozok Yıldızhan Avşar boyu da nasibini almış bu durum Türk Ozan Dadaloğlu'nun şiirlerine de yansımıştır:
Yükseklerde şahin gibi süzülür
Enginlerde turna gibi düzülür
Haçan dostu ansam gönlüm üzülür
Şimdi döndüm düzen tutmaz tele ben
…
Aşağıdan iskan evi gelince
Sararıp da gül benzimiz solunca
Malım mülküm seyfi gözlüm kalınca
Kaypak Osmanlılar size aman mı?
Aşağıdan iskan evi geliyor
Bezirganlar koç yiğide gülüyor
Kitabın dediği günler oluyor
Yoksa devir döndü ahir zaman mı?
Aşağıda akça çağın ötünce
Katar başı mayaların sökünce
Şahtan ferman Türkmen ile göçünce
Daha da hey Osmanlı'ya aman mı?
....
Avşarlara oyun edip sürdüler
Döneklere rütbe geldi duydun mu
Türkmenleri top- tüfek kırdılar
Ermeni'den casus oldu duydun mu
Boş kaldı yaylalar sürüsüz dağlar
Yıkıldı obalar analar ağlar
Bozoklu denilen yerdeki beyler
Göçmenleri soyuyormuş duydun mu
Cerit avşar birleşip de göçelim
Seyfe gölün soğuk suyun içelim
Kalmış ise dost ve yaren seçelim
Her bir taraf düşman olmuş duydun mu
Aşa aşa Çiçekdağı yol ettim
Kırşehir'geçip vadiye girdim
Yeşiller içinde bir belde gördüm
Muhaciri seviyorlar duydun mu
Dadaloğlu der ki dağıldık bittik
Gurbet ellerinde perişan olduk
Atları sürüyü söyleyin nittik
Bomboş geldik şu Kaman'a duydun mu
Türk Ozan Dadaloğlu
***
Türk Halk Türkülerimizde Turna kuşu sıklıkla kullanılan sembollerdendir:
Bir çift Turna gördüm gölde yorulmuş
Avcı vurmuş kanatları kırılmış
O da benim gibi yarden ayrılmış
Ben mahkumum avcı değilim durnalar
(Muharrem Ertaş)
***
"Turna Kuşu" Türkülerimizde; yurt, sıla, göç, ayrılık, hasret, umut, müjde, kut, özlem, sevgi aşk, sevgiliye duyulan arzu, erenlik, esenlik, Tanrı Aşkı ve Ehli Beyt sevgisi sembolüdür.
Yeşil başlı telli durnam
Şimdi bizim elden uçtu
Aklımı başımdan aldı
Gitti başka göle düştü
Bir yar sevdim içerimden
Kan damlıyor gözlerimden
Nazlı yar gitti elimden
O da gurbet ele düştü
Seher yeri gül dağıtır
Gönül aşkın budağıdır
Yel eser zülfün dağıdır
Şimdi fırsat ele düştü
Dünya kadar olsun malın
Mevlâ’m artırsın kemalin
Güneş yüzün mah cemalin
Yazık dilden dile düştü
Bir zaman çekerim yası
Yüreğimden gitmez pası
Onulmaz aşkın yarası
Altın kemer bele düştü
Yoluna koymuşum canı
Seversen İncil Furkan’ı
Kerem sevdi Aslı Han’ı
O da gurbet ele düştü
(Aşık Kerem)
***
Uyurken üstüme geldi erenler
Gafil aç gözünü haydi uyan dediler
Serseri kalma şu cihan içinde
Yürü bir gerçeğe ey can dediler
Turnalar turnalar telli turnalar
Samah dönenlerde çarha girenler
Şah dan bir elma geldi elma ne güzel elma
İçi turunç dişi turunç ne güzel elma
Eğlenin turnalar ben de varayım
Haber salalım yoldaş olalım
Uyandım gafletten açtım gözümü
Kulak verdim canım döndüm yüzümü
Bir ayrılık çöktü kara yazımı
Şimdi bir gerçeğe yürü dediler
Pîr Sultan Abdalım düşmüş er sevdasına
Âşıklar düşmesin el sevdasına
Bir nazar kılmışım kalbim pasına
Eğer âşık isen üryan dediler
(Ulu Türk Ozan Pir Sultan Abdal )
***
Gökyüzünde bölük bölük Turnalar
Yok mu insafınız aldı dert beni
Başım alıp nerelere gideyim
Mecnun gibi çöle saldı dert beni
Bu dert beniminen verdi el ele
Çok çalıştım konamadım bir dala
Geydirdim guşattım verdim dellala
Satılmadı gine buldu dert beni
Geldi beniminen inad oturdu
Aşkın ateşini bağrıma goydu
Keskin gılıcını sineme vurdu
Eyvah bölük bölük böldü dert beni
(Aşık Muharrem Ertaş)
***
Gökyüzünde bölük bölük turnalar
Leyli leyli turnalar, turnalar hey, turnalar hey, turnalar hey
Nerededir meskeniniz eliniz
Eliniz, eliniz
Bir name yazayım yare götürün
Leyli leyli götürün, götürün hey, götürün hey, götürün
Uğrar mı dost eliniz yolunuz, yolunuz, yolunuz
Telli turnam gök yüzünün gülüdür
Leyli leyli gülüdür, gülüdür hey, gülüdür hey, gülüdür
Işık kondu can bağdat elidir
Elidir, elidir
Gözüm yaşın mahramalar çürüdür
Leyli leyli çürüdür, çürüdür hey, çürüdür hey, çürüdür
Aşamazsan telli turnam dön geri
Dön geri, dön geri
Aşamazsan telli turnam dön geri
Dön geri, dön geri
Türk Halk Türküsü
(Aşık Musa Aslan)
***
Turnalar
Pervaz vurup arş yüzünden dönünce
Dinlen tarif edem yolu turnalar
Hidayet Mevladan kalkın deyince
Gözetleyin sağı solu turnalar
Varıncağız Amasya'nın üstüne
Secde kılın Hamdullah'ın postuna
Damanına, dergahına, destine
Ezelden demişiz beli turnalar
Hamdullahtır gerçeklerin şahbazı
Çağrışın Mevla'ya açın pervazı
Ali Pir Civan'a kılın niyazı
Temaşa eyleyin eri turnalar
Ol Niyaz Baba'ya bir niyaz eylen
Toprağı kimyadır yükleri taylan
Çal Dede Sultana ahvali söylen
Hoş mızrak tutar eli turnalar
Durmayın Çetmi'de açın pervazı
Emirce sultana kılın niyazı
Hacıköyde şehitlerin şahbazı
Anın da bir ismi Deli turnalar
Merzifon'dan seyreyleyin obayı
Kılavuz eyleyin bad·i sabayı
Hem ziyaret edin Piri Babayı
Hoştur o sultanın hali turnalar
Giderken uğrayın Balım Sultana
Sıdkile yalvarın erler uyana
Özleri bağlayın al·i imrana
Kudretten uzundur kolu turnalar
İn Harız köyüne seyret didara
Bizim için selam söylen o yara
Sürün yüzünüzü Çıkan Pınar'a
Onun ab·i zemzem gölü turnalar
Orda zikreyleyin gani Huda'yı
Doldurun zemzemi için badeyi
Görmeden geçmeyin Göğce Dede'yi
Bekler memleketi il'i turnalar
Nacaklı'da görün koca sultanı
Kudretten açılır gülü gülşanı
Akar çeşmeleri hoştur seyranı
Türlü meyve verir dalı turnalar
Mualladan görün Kandil Baba'yı
Ziyaret eyleyin alın duayı
Pervaz vurup seyreyleyin Kovay'ı
Ora muhabbetin yeri turnalar
Kov ay' dan geçince doğru bir rahtır
Açılır gülleri yeri mübahtır
Hasan Dede derler hoş nazargahtır
Kuşları var hoştur dili turnalar
Harmana varınca seyret gül-ab'ı
Başında bekliyor çifte arabı
Ağca dede ile Elvan Çelebi
Estirir poyrazı yeli turnalar
Kuşsavar üstünden aşınca heman
Uğraman Çorum'a adamı yaman
Ömert'ten geçince Garipçe Sultan
Garip garip söyler dili turnalar
Bir gececik yatın Kırklar Dağında
Bülbül öter bahçesinde bağında
Açın kanatları seher çağında
Seyredin ülkeyi il'i turnalar
Çıkın arş yüzüne yüceden dönün
Hüseyin Gazi'ye varınca konun
Zemzem ü Kevserdir gölünde yunun
Bağlan o sultana beli turnalar
Bundan öte gideceğin Bozok'tur
Baharın hasbahçesi hublan çoktur
Güzeli, mihmandar emsali yoktur
Onlar tarif eder yolu turnalar
Eğer düşerseniz Malya çölüne
Niyaz kılın Otman Baba beline
Konun Çilehane, Seyfe gölüne
Kudretten akmakta balı turnalar
Yükseğinden seyreyleyin inişe
Dostun Kahvecisi Ali Derviş'e
Muradım, maksudum arzum hemişe
Hünkar Hacı Bektaş Veli turnalar
Sürün yüzünüzü Hazret i Pir'e
Şah Balım Sultan dertlere çare
Nur-i Feyzullah'tır bir kaşı kare
Irgalanır zülfün teli turnalar
Çeşmesinden ab-i hayat içilir
Üstümüze nur-i rahmet saçılır
Lale, sünbül, gül-ü reyhan açılır
Solmaz has bahçenin gülü turnalar
Bahçenizde garip garip öteyim
Matahınu müşteriye satayım
Hasta düştüm şu Hanz'da yatayım
Sorun her ahvali, hali turnalar
Hamdülilliih gören çeker mi yası
Bektaş-i Mehemmed mülkin ihyası
Nur-i Cemaleddin hubların hası
Pervane ol yarin kulu turnalar
(Aşık Pervane Sıdkı Baba)
(13)
***
Bir Çift Turna
Bir çift turna gördüm durur dallarda
Seversen Mevla'yı kalma yollarda
Sizi bekleyen var bizim ellerde
Bizim ele doğru gidin turnalar
Turnam dertli öttün, derdimi deştin
El vurdun, yaremin başını açtın
Eşinden mi ayrıldın, yolun mu şaştın
Doğru bir köye gidin turnalar
Fazla gitmen bizim köye varınca
Selâm söylen eşe dosta sorunca
Sağ selâmet menziline varınca
Benden yare selâm edin turnalar
(Yozgat yöresi Halk Türküsü)
***
Alli Turnam
Alli turnam bizim ele varırsan
Şeker söyle kaymak söyle bal söyle
Gülüm gülüm kırıldı kolum
Tutmuyor elim turnalar hey
Ah gülüm gülüm yar gülüm gülüm
Kız gülüm gülüm turnalar hey
Eğer bizi sual eden olursa
Boynu bükük benzi soluk yar söyle
Gülüm gülüm kırıldı kolum
Tutmuyor elim turnalar hey
Ah gülüm gülüm yar gülüm gülüm
Kız gülüm gülüm turnalar hey
Alli turnam ne gezersin havada
Arabam kırıldı kaldım burada
Gülüm gülüm kırıldı kolum
Tutmuyor elim turnalar hey
Ah gülüm gülüm yar gülüm gülüm
(Keskinli Hacı Taşan)
***
Garip Turna
"Garip turna bizi senden sorana
Şimdi bir yavruya kuldur diyesin
Aşkın zincirini takmış boynuna
Devr içinde Mecnun oldur diyesin
Gece gündüz ağlar hiç bir dem gülmez
Unutmuş eşini dostunu bilmez
Sevmiş bir güzeli artık vazgelmez
Aşık olmak müşkül haldir diyesin
Terkeylemiş eşi ile dostunu
Abdal olmuş eğne almış postunu
Gelen geçen çiğner oldu üstünü
Ayaklar altında yoldur diyesin
A zalim engeller yolumu bağlar
Yarimin hasreti ciğerim dağlar
Ab-ı revan olmuş durmayıp çağlar
Şol akan yaşları seldir diyesin
Gevheri der bilmem ben ne olduğum
Gurbet illerinde durup kaldığım
Aceplemem beyim şimdi solduğum
Bülbülün mekânı güldür diyesin"
(Aşık Gevheri)
***
Dost Eline Giden Turna
Dost eline giden turna
Bekle kelamı kelamı
Uğrar isen yar yanına
Eyle selâmı selâmı
Kement olmuş zülfün bize
Ela gözler süze süze
Yazılmıştır alnımıza
Hasret kalemi kalemi
Hey ağalar hey gaziler
Yürekte yaram sızılar
Gönül yarini arzular
Bilmez ırağı ırağı
Sefil bülbül dalda ötmez
Dost hayali serden gitmez
Yarama hiç melhem tutmaz
Gezek alemi alemi
Emrah der ki burdan gitsem
Birgün evvel yare yetsem
Yar elinden bade içsem
O gün ola mı ola mı"
(Erzurumlu Emrah)
***
Katar Katar Giden Turnalar
Katar katar olmuş giden turnalar
Sizler bilirsiniz hallerimizi
Silada sevdiğim öz anam atam
Daha gözlemesin yollarımızı
Pişirir kebabı meze ederler
Artırır az derdim taze ederler
Gündüz akşama dek ceza ederler
Akşam da bağlarlar ellerimizi
Ben de Emrah idim kendi ilime
Şahin kuşu kondururdum koluma
İpek şedde kuşanırdım belime
Şimdi kendir sıkar kollarımızı
(Ercişli Emrah)
***
Telli Turnam
"Telli turnam selâm götür,
Sevgilimin diyarına
Üzülmesin ağlamasın,
Belki gelirim yarına, cananıma
Hasret kimseye kalmasın,
Sevdalılar ayrılmasın,
Ben yandım eller yanmasın
Sevdanın aşkın narına, cananıma
Gönüle hasret yazıldı,
Sevgiye mezar kazıldı,
İki damla yaş süzüldü
Gözlerimin pınarına
Hasret kimseye kalmasın,
Sevdalılar ayrılmasın,
Ben yandım eller yanmasın
Sevdanın aşkın narına, cananıma"
(Mut yöresi, Der. Musa Eroğlu)
***
Gidin Turnalar Gidin
"Gidin turnalar gidin
Yarime selâm edin
Yarim uykuda ise
Uykusun haram edin
Turnalar hey
Aman aman alli
Al dudaklar ballı
Yeşil de Bursa Şallı
Zeytin gözlü turnalar hey
Şu dağlar gürgen meşe
Güneşe gel güneşe
Senin yarin gül ise
Benimki mor menevşe
Turnalar hey
Aman aman alli
Al dudaklar ballı
Yeşil de Bursa Şallı
Zeytin gözlü turnalar hey"
(Anonim Halk Türküsü)
***
Yüce Dağ Başında Uçan Turnalar
"Yüce dağ başında uçan turnalar
Var mı sizin vatanınız eliniz
Bir selâm var göndereyim yarime
Bizim köye uğrar ise yolunuz
Turnam geçerseniz dostun elinden
Gurbet elde kimse sormaz halimden
Bir selâm söyleyin benim dilimden
Nazlı yare uğrar ise yolunuz
Giderseniz karlı dağın ardına
Selâm söyle aslanına kurduna
Kimseler konmasın yayla yurduna
Nazlı yare böyle söylen turnalar.
(Gaziantep Yöresi, Kaynak: H. Kırmızıgül)
***
Turnam Gidersen Mardine
"Turnam gidersen Mardine
Turnam yare selâm söyle
Karlı dağların ardına
Turnam yare selâm söyle
Turnam gidersen aktaşa
Karlı dağlar aşa aşa
Hem kavime hem kardaşa
Turnam yare selâm söyle"
(Mardin- Anonim)
***
Turnam Gider Olsan Bizim Ellere
Turnam gider olsan bizim ellere
Vezir Ardahan'dan göçtü diyesin
Karşı geldi Kızılbaşın Hanları
Çıldır'da da döğüş oldu diyesin
Al kana boyandı Çıldır dağları
Gaziler diktiler... tuğları
Gözü kanlı Diyarbekir beyleri
Din yoluna şehit düştü diyesin
Çamur dize çıktı kan ile yaştan
Atlar dalmaz oldu serilen leşten
Kaleler yığıldı kesilen baştan
Ak gövdeler kana battı diyesin
İki alay bir araya gelince
Ara yere çarkacılar girince
Beş bin beş yüz belli atlı ölünce
Tokmak Han da kaçtı gitti diyesin
Haberimiz etsin dosta varanlar
Varıp dostun didarını görenler
Şahin şahin paşaları soranlar
Din uğruna şehit düştü desinler
(Hayali)
***
Yüce Dağlardan Turna
"Yüce yüce dağlardan mı gelirsin
Hayır mı gök turnam yardan ne haber
Benim sevdiğimi sen de bilirsin
Hayır mı gök turnam yardan ne haber?
Koyuverin ben yarime varayım
Muradıma maksuduma ereyim
Sen bilmezsen ağ kuğudan sorayım
Hayır mı gök turnam yardan ne haber?
Benim yarim kıya kıya bakınır
Ak ellere al kınalar yakınır
O da senin gibi güller sokunur
Hayır mı gök turnam yardan ne haber?
Benim yarim gezişinden bellidir
Ak elleri deste deste güllüdür
İbrişim kuşaklı ince bellidir
Hayır mı gök turnam yardan ne haber?
Pir Sultan Abdal'ım güllerin beştir
Yarimden ayrıldım günlerim hiçtir
Kılavuzun birdir katarın kaçtır
Hayır mı gök turnam yardan ne haber?"
(Pir Sultan Abdal)
***
Turnam Gelir Bizim Elden
Turnam gelir bizim elden
Yeni kalkmış ağır gülden
N'olur konuş bizim dilden
Üç telli dört telli beş telli turnam
Sen olmaz isen buralarda durmam
Sen olmaz isen ben sensiz olmam
Turnam hey turnam hey yaralı turnam
O Karalı Gözler Haralı Turnam
Turnam arşta pervaz ile
İn düzgünüm tavaf eyle
N'olur aşkı dilden söyle
Üç telli dört telli beş telli turnam
Sen olmaz isen buralarda durmam
Sen olmaz isen ben sensiz olmam
Turnam hey turnam hey yaralı turnam
O Karalı Gözler Haralı Turnam
Sulari'yi avcı sanma
Sakin kara taşa konma
Bizim yaylalardan inme
Üç telli dört telli beş telli turnam
Sen olmaz isen buralarda durmam
Sen olmaz isen ben sensiz olmam
Turnam hey turnam hey yaralı turnam
O Karalı Gözler Haralı Turnam
(Aşık Davut Sulari)
***
Bir Çift Turna
Bir çift turna geldi Kars illerinden
Öter garip garip bizim ellerde
Evrilir çevrilir göle konmaya
Korkar ki avcı var göllerde
Sakın hey sevdiğim uğrun kışıdır
Yağmur yağar çığaların üşüdür
Konup göçmek erenlerin işidir
Konup göç ki söylenesin dillerde
Eşinden mi ayrıldın nedir firkatin
Çık yıldız dağına bir semah tutun
Orda bir sultan var ervah-ı zatın
O seni geçirir coşkun sellerde
Varıp da sılaya çıkarsan böyle
Kötülük gördüysen iyiliğim söyle
Derdim çoktur halim dosta arz eyle
Benim gibi olmuş var mı kullarda"
(Anonim)
***
Katar Katar Olmuş Gelen Turnalar
Katar katar olmuş gelen turnalar
Şu halime, şu gönlüme bak benim
Şahin pençe vurdu, tüyüm ağarttı
Kanadıma bir ok vurdu berk benim
Gökyüzünde turnam bölüktür bölük
Ayrılık elinden ciğerim delik
Önü muhabbet de sonu ayrılık
Depreştirmen, eski yaram çok benim
Gittim gurbet ile geri gelinmez
Kim ölüp de kim kaldığı bilinmez
Ölsem gurbet ilde gözüm yumulmaz
Anam, atam bir ağlarım yok benim
Karac'oglan der ki, bre erenler
Ben gidiyom, mamur olsun örenler
Kavim, kardaş, konuştuğum yarenler
Soyundurup, çıracığım yok benim
(Karacaoğlan)
***
Turnam Gelir Katar Katar
Turnam gelir katar katar
Kanadın boynuna atar
Seher ile bir kuş öter
Ötüşü gül dalında olur
Kır-atın sarı donlusu
Yiğidin gözü kanlısı
Güzelin göğsü benlisi
O da Aydın ilinde olur
Kederlenme deli gönül
Yiğide hürmetler olur
Namlı namlı kar istersen
O da Çiçekdağında olur
Dadal'ım ben yoktur malım
Her sözlerim Hakk'a malum
Allah'ın sevdiği kulum
Sevdiceğim yanımdaolur
(Dadaloğlu)
***
Turnam Gelir Çizin Çizin
Turnam gelir çizin çizin
Kanadı boynundan uzun
Turnam gelir yazın güzün
Bizim göllere inin turnalar
Turnamın kanadı eğri
Böyle midir yarin ahdi
Geldi serilmenin vakti
Bizim çöllere inin turnalar
Turnam gelir yata kalka
İbiğinde altın halka
Gel bizim çöllerde çalka
Bizim illere inin turnalar
(Anonim)
***
Gitme Turnam Vuracaklar
Gitme turnam bizim elden
Dön gel Allah'ın seversen
Ayrılık ölümden beter
Dön gel Allah'ın seversen
Gitme turnam vuracaklar
Kanadını kıracaklar
Seni yarsız koyacaklar
İkrar verdim dönülür mü?
Kalbi hain görülür mü?
Yarsız devran sürülür mü?
Dön gel Allah'ın seversen.
(Adıyaman, Anonim)
***
Turnamın Kanadı Yeşil
Turnamın kanadı yeşil
Suya iner hışır hışır
Sevdiğim başa yaraşır
Yeridi turnam yeridi
Tumamın kanadı sarı
Ben eylerim ah ü zarı
Sende mi yitirdin yarı
Yeridi turnam yeridi
***
Gitme Turnam Yollar Iraktır
Gitme turnam gitme yollar ıraktır
Şu halıma şu gönlüme bak benim
Şu yabancı eller bana duraktır
O yar vurdu bu sineme ok benim
Turnam gökyüzünde bölüktür bölük
Ayrılık elinden yürektir yanık
Önü muhabbettir sonu ayrılık
Tazeleme eski yaram çok benim
Geldim gurbet ele geri dönülmez
Kim öldüğü kim kaldığı bilinmez
Ölsem gurbet elde gözüm yumulmaz
Anam bacım bir ağlarım yok benim
(Kaynak: Muzaffer Şahin)(14)
İSLAMİYET ÖNCESİ ESKİ TÜRK KÜLTÜR VE İNANCI İLE TÜRK ALEVI BEKTAŞİ KÜLTÜRÜ ARASINDAKİ BENZERLİKLER:
Toplum hayatında tarihsel süreklilik vardır. Bu sebeple, toplumun dünü ve bugünü bağlantılı olmaktadır. Din de sosyal bir mesele olduğundan, bu şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Türk kültürünü incelediğimizde, Eski Türkler ve günümüz Türklerinde bazı dinî benzerlikler görebilmekteyiz.
Eski Türk dini, tek Tanrılı bir din olan Gök Tanrı inancına dayanmaktaydı. Bu inançta ruhanî adam olan Şaman, cennet-cehennem inancı ve bazı ölüm-kurban gelenekleri vardı. Bunlar bazı Alevi-Bektaşi anlayışlarına benzemektedir. Bu benzerliklerden bazıları ruhanî liderler olan dede-babalar, bazı görevli insanların bir hayvan şekline girmesi ve bazı dinî ayinler şeklindedir.
Eski Türklerde, yeryüzünde sürdürülen hayata göre ruhların alacağı iki şekil bulunmaktaydı. Bunlar; iyi ve kötü ruhlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bahsedilen iyi ruhlar gökyüzünün en yüksek katı olan uçmağda (yani cennette) ikamet eder ve Tanrı ile insan arasında şefaatçi olurlar. İnsanlar, doğrudan Tengri'ye yalvarmak yerine uçmağa varmış ataların ruhları aracılığıyla isteklerini bildirirler. Bu dileklerin iletilmesi gücüne ise, ancak olağanüstü yetenekleri bulunduğuna inanılan Şamanlar, kılık değiştirerek herhangi bir şeyin şekline (donuna) girmektedir. Eski Türk inanışına göre şekil değiştirmeleri genellikle üstün bir güç (yerine göre Allah, sihirbaz, cadı, evliya) tarafından gerçekleştirilmektedir.
Bunu yaparken iki türlü sebepten yola çıkılmaktadır: İyiliğe karşı mükâfat ve kötülüğe ceza. Şamanlar ve halk kahramanları gibi üstün nitelikli kişilerin kendileri de öldüğünde insan, kuş şekline girerek uçmağa ulaştıklarına inanılmaktaydı.
Efsanelerde yerini bulan bu anlayışa göre, Yesevi ve çırakları kuş şekline bürünerek uçabilmektedir. XIII yy.daki İlhanlı Sarayı'nda büyük bir tesire sahip olan Türk mutasavvıfı Barak Baba, Arap yazarlarının ifadesine göre Altaylı kam ve Kırgızlıların baksısının aynısı görünümündedir.Alevi-Bektaşî kültürü ile İslâmiyet'ten önceki Türklerin inanışları arasındaki bir başka benzerlik noktası, kurbanlı ayin, tören ve şölenlerle Cem Ayininin birbirlerini çağrıştırıyor olmasıdır.
Eski Türkler, dinî ve sosyal sistemlerinin bir gereği olarak, her vesile ile toplantılar, şölenler, toylar, ziyafetler düzenler; burada yer, içer, eğlenir veya yas ederlerdi. Bu gibi etkinlikler çok büyük bir oranda sosyal dayanışmanın sağlayıcısı olurlardı. Oğuz Kağan Destanı'na, Dede Korkut Hikâyelerine, tarihin kayıtlarına bakıldığında; şölenler, toylar ile bir arada toplantıların yapıldığı görülebilir.
Bu tür toplantılar, tarihin eski dönemlerinden günümüze kadar benzer şekilde devam edegelmiştir. Kesilen kurbanlar için yapılan törenler (yuğ) ve yenilen yemekler yanında, bol miktarda içki içilir ve raks (semah) edilirdi.
Ethem Ruhi Fığlalı, atalara kurban kesmek için mukaddes yerlere gidilmesinin din tarihçileri tarafından İslâmiyet'teki hac ibadetine benzetildiğini ifade etmektedir. Fığlalı bundan sonra şu bilgileri vermektedir: Asya Hunları, yılın ilk ayında Tan-hu'nun sarayında ve ilkbaharda (5. ayda -bizim takvimde Haziran-) Lung Çengde (Ongin Nehri Bölgesi) Gök Türkler ve Uygurlar yine aynı ayda Tamir Irmağı kaynağında ve Hunlar sonbaharda Tai-lin'de Gök Tanrı'ya, atalara, tabiat kuvvetlerine at ve koyun kurban ederlerdi. Çin yıllıklarında Vuhuanların yaktıkları öküz ve koyunları atalarına kurban ettikleri belirtilmektedir. Slav-öncesi Bulgarların her kabilesi, atalarına hürmetlerinin bir gereği olarak, büyüklerinin önderliğinde kurban sunma törenleri yapmaktaydılar. Bu toplantılarda devlet erkânı konumlarına göre sıralanır ve kurbandan üzerine düşen payı üleşirlerdi (bölüşürlerdi).
Bahsedilen bölüşüm esasının Anadolu'daki Alevilerin Cem Ayinlerinde de geçerli olduğunu araştırmacılar tespit etmiştir. Türkiye'deki Alevî ve Bektaşîler, atalarının usûl ve erkânına İslâmi bir cila katmışlardır. Orta Asya'daki kansız kurbana Alevi-Bektaşîler Dolu-tolu demişlerdir. Saçı niyetine, ibadet niyetine bu merasimlerde içki içilmektedir. Toplantıya kadın ve çocuklar da katılabilirler ve yaşlarına, mevkilerine göre yerlerini alarak ayine iştirak ederler. Her ikisinde de usûl ve erkân aynıdır, fakat Eski Türklerde içki olarak içilen kımızın yerini Anadolu'da rakı almıştır. Bir de Tanrı'ya dolu sunan kamin yerini Müslüman oluşu sebebiyle velilik mertebesine erişmiş olan dede almıştır. Ayrıca dolu içilirken dua olarak gülbanklar okunmaktadır.
Eski Türkler, Gök Tanrı çağında tabiat ruhlarına yer-su (yer-sub, yer-suv) de- mekteydiler. Orhun Abideleri ve İslâmiyet öncesi Oğuz Kağan Destanında da rastlanılan yer-su (yer-sub) kültü, Gök Tanrı inancı ile Türk Aleviliği arasındaki benzerliklerden bir başkasını ifade etmektedir.
Eski dönem Türkleri, tabiatta iki zıt kuvvet (ışık ile karanlık) arasında insanoğlunun bulunduğu şeklinde sistemli bir inanca sahipti. Bu inanışa göre iki zit kuvvetten birincisi yeryüzüne ışık ve iyilik saçan tabii bir kuvvet olup gökyüzünde bulunmaktaydı. Yeryüzünü ışıtan ve ısıtan güneş, gece karanlığını aydınlatıp soğuğu- nu ısıtan ay ve yıldızlar bu inanca göre tabii güçleri temsil etmektedir. Arşın soğuk ve karanlığı üzerinde bulunup kötülük ve ölümün kaynağı olan ikinci güç de gökyüzünün derinliklerinde bulunmaktadır. İyiliğin ve kötülüğün kaynağı olan bu iki zit kuvvetin çatışmasıyla (bu inanca göre) üçüncü bir kuvvet doğmaktadır ki, buna yer-su (yer-sub) adı verilmektedir.
Yer-su kültü, dağ, orman ve su kültlerine ayrılır. Bunlar Gök Türk Yazıtlarında iduk yir sub (kutlu yer-su) olarak yazılmaktadır. Bu tabir yer-suv şekliyle Uygurlarda da vardır. Yer-sular kutsal (iduk) sayılmaktaydı.Bahsedilen bu iduk (kutsal) yerlerde Gök Tanrı'ya kurban kesilirdi. Bu anlayışlar, Anadolu'da Alevî ve Sünnî yerlerde Gök Tanrı'ya kurban kesilirdi. Bu anlayışlar, Anadolu'da Alevî ve Sünnî Türkmenlerde, İslâmiyet öncesi akideler, evliya ve veli şekillerine döndürülerek devam ettirilmiştir. Telli Baba, Tezveren Dede, Dumlu Baba, Hasan Baba, Ak Ba- ba, Çoban Dede vb gibi on binlerle ifade edilen yatırların bulunması, bu bakımdan anlamlıdır.
Netice itibarıyla yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı gibi Türk Aleviliği, pek çok bakımdan kendine özgü bir karaktere sahiptir. Türk kültürünün geçmişindeki bazı inanç ve kültürel değerlerle doğrudan ilgisi olan Alevi-Bektaşî geleneğini dünyadaki başka akımlarla ilişkilendirmek, her şeyden önce Türk tarihi, Türk sosyolojisi ve tabii ki Türk kültürüne haksızlık yapmak olur.(15)
Türkler Talas Savaşı (751)'ndan sonra Müslümanlığı seçmeye başladılar, fakat eski dinlerinden de bazı yönleri muhafaza ettiler. Anadolu Müslümanlığı içinde bazı mezhepler, tarikatlar ve yaşam tarzları bulunmaktadır. Alevilik bunlardan birisidir. Sünni Müslümanlardan farklı olarak, Aleviler İslam içindeki Arap etkisini kabul etmemişlerdir.
Aleviler eski Orta Asya dinlerindeki bazı âdetleri İslamiyet içine katmışlardır. Sonuç olarak Alevilik ile Eski Türk dini ve Şamanizm arasında sıkı bir ilişki olduğu söylenebilir.
Anadolu'ya akın akın gelen, eski inançlarına bağlı, özgür düşünceli, şeriatın katı kurallarına karşı tepkili göçebe topluluklarının önderleri, halen Şamanlıktan kopmamış Türkistan ve Horasan Erenleri idi. İşte Türk-İslam tarihinin ilk heterodoks akınları ve tarikatlarını meydana getiren bu yüce insanlardır. Barak Baba, Baba İlyas, Baba İshak, Geyikli Baba, Hacı Bektaş ve Saru Saltuk gibi Alp Erenler, Türk tasavvuf tarihinde yeri ve önemi yeterince takdir edilmemiş ululardır.
Şamanist inanıştaki Kam ile Alevi-Kızılbaş-Bektaşi inanışındaki dede ve baba kavramları arasında şaşılacak derece benzerlikler vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
a. Kamlık ve dedelik soydan gelen bir özelliktir. Sonradan kam veya dede olunamaz. Kam ve dede sülalesinin çocukları arasından uygun olanlar bu görevi devam ettirir.
b. Kamlar ve dedeler dinî ibadetler esnasında benzer tören kıyafetleri giyer.
c. Aleviler sadece dede önünde secde ederler. Eski Türkler ise sadece kam önünde secde ederlerdi.
Şamanlık ve cem törenleri arasındaki bazı benzerlikler şunlardır:
a. Töreni yöneten dinî önder bir posta oturur. Şamanlar tören sırasında posta oturduğu gibi, dedeler de maddi değerinden ziyade temsil ettiği makam kutsal olan posta oturarak töreni yönetir.
b. Kurban kesilmeden önce, şaman ve dede hiç bir dinî tören aşaması gerçekleştirmez.
c. Kadınlar ve çocuklar da, törenlerde erkekler ile bir arada bulunur. Kaç-göç olmaz.
d. Şaman törenlerinde "arakı" (yani bildiğimiz rakı), cemlerde ise "dem" veya "dolu" niyeti ile rakı (nadiren şarap) içilir.
e. Şamanlar evin içine üç kere arakı, dedeler canların üstüne "Saka suyu" saçar.
f. Şaman törenlerinde Şaman Dansı, cemlerde semah vazgeçilmez öğelerdir.'
g. Şaman törenlerinde davul, cemlerde saz veya bağlama vazgeçilmez çalgı aletleridir.
h. Şaman törenlerinde ateş yakmak ve sürekli canlı tutmak, cemlerde ise çerağ (mum veya kandil) yakmak vazgeçilmez öğelerdir. Şaman törenleri ve cemler gece vakti, kapalı mekânlarda yapılır.
Alevi-Kızılbaş-Bektaşilerdeki Şamanist kalıntılara ilk dikkat çekenler Fuat Köprülü ve Besim Atalay olmuştur. Köprülü; kuş inanışları ve Bektaşi velilerin kuş görünüşü altında kerametleri ve taş inanışları, su kaynaklarının kutsallığı, sakal kesmek ve sarkık bıyıklar bırakmak gibi noktalara dikkat etmiştir. Ayin-i Cem ve Şaman törenleri arasındaki ilişkilere de işaret etmiştir. Ayrıca törensel şarkılar ve oyunlar, alkol ve uyuşturucu kullanmalar, kurban kesimleri, kadınların merasimlere serbestçe katılmaları, Alevi dedeleri ile Şamanların ağızdan ağza dolaşan çok zengin halk şiirinin ve sözlü halk geleneğinin taşıyıcıları olmaları gibi ortak noktalar da çok önemlidir.
Türkler büyük topluluklar hâlinde İslamiyet'i kabul etmişlerdir; Fakat köy, kasaba ve şehirlerde oturan Türkler, İslamiyet'in gereklerini titizlikle yerine getirirken, göçebe olarak yaşayan bazı kabileler İslamiyet'i şeklen kabul etmiştir. Kendi asıl dinlerinin birçok âdet ve geleneğini yeni dinlerine uydurmaya gayret etmiştir.
Örneğin göçebe Türkler günün her saatinde erkek ve kadın bir arada bulunmuştur. Aralarında Anadolu tabiri ile kaç-göç, yani haremlik-selamlık uygulaması olmamıştır. İslamiyet'in haremlik-selamlık uygulaması ve "nikâh düşmeyen kadınlarla erkeklerin birbirlerini mahrem olması" uygulaması göçebe Türklere çok ters gelmiştir. Türkler daha önce ibadetlerini müzik ve dans eşliğinde yapmıştır. İslamiyet'in bu konuda getirdiği yeni kurallar da onlara zor gelmiştir. Bu yüzden bazıları eski dinî inanış ve ibadet şekillerini muhafaza etmeyi tercih etmiştir.
Anadolu'ya Orta Asya Türklerinin akın akın geldiği dönemlerde kurulan Yeseviyye, Safeviyye, Bektaşiyye, Haydariyye, Bayramiyye gibi tarikatların, Eski Türklerden inançlarından kalma birçok benzer yanları vardır. Başlangıçta eski Türk inanç, yaşam ve törelerini koruyan bu heterodoks yapıdaki tarikatlar; ocak, dedelik, Ayin-i Cem'de yapılan toplu, içkili, kadınlı erkekli semahları hep eski Türk Kültüründen almıştır.
Eski Türklerin Gök Tanrı (Gök-Tengri) dönemindeki ocak kültü, beylik kurumu, şaman merasimleri sırasında dairevi şekilde oturup, içki içme ve Şaman danslarına bakıldığında, aradaki benzerlikler açıkça görülecektir. Eski Türklerde, İslamiyet'e girmeden önce çok yaygın olarak, evli çiftlerin katıldığı ve çok sıkı disiplin kuralları içinde cereyan eden, kımız içilen dinî törenler bulunmaktaydı. Eski Türklerin bu âdeti, Aşağı Türkistan yani Maveraünnehir'de göçebe Türkmenler aracılığı ile Yeseviliğe sokulmuştur. Daha sonra Yesevilik yolu ile Anadolu'ya gelen bu içkili ve kadınlı dinî tören âdeti, Babai çevrelerinde uygulanmaya başlanmıştır.”
Şamanizm ile Alevilik karşılaştırılırsa, Şamanizmin'in en önemli tanrısı Ülgen Ata'dır. Ülgen Ata'nın Alevilerde karşılığı Hz. Ali'dir. Ülgen Ata'nın oğulları ve yardımcıları, Hz. Ali'nin oğulları ve 12 imamı temsil eder. Selman ve Kamber gibi Hz. Ali'nin yardımcıları, Ülgen Ata'nın yardımcıları yerine geçmiştir. Gök Tanrılardan olan Sarı Kızlar, Alevi-Kızılbaş-Bektaşilerde aynen bugüne kadar korunmuştur. Edremit'teki Sarı Kız Tepesi gibi yerler, Anadolu'da birçok yerde bulunmaktadır. Büyük Tanrı Ülgen'in dört âdet yardımcısı vardır: Yayık, Suyla, Karlık ve Utkucu. Bunların dördü de İyi Tanrılar grubundandır. Yayık, Şaman ayini sırasında gökyüzüne çıkmaya çalışan "kam "a rehberlik eder. Yani 12 hizmetteki "rehber"in görevini yapar. Suyla bu esnada gözcülük yapar ki, 12 hizmetteki "gözcü" görevlisine karşılık gelmektedir. Utukçu ise Tanrı Ülgen'e kurban sunmakla görevlidir. Bu da 12 hizmetteki “kurbancı” görevlisine denk düşer. Ayin sırasında "saçı" olarak "arakı" (rakı) kullanılır. Rakı, kurbanın canını göklere götürürken uygulanır. Bu bir çeşit kansız kurbandır. Cem ayini esnasında rakı (dem/dolu) içme geleneği de buradan kaynaklanır. Şaman inanışında yer alan Ak Kızlar, Umay, Ana Maygıl, Ak Ene ve Ayzıt gibi varlıklar, cem ayininde yer alan bacılardır. Şaman ayinlerinde kurban kesilmeden hiçbir uygulamaya geçilmez.
Şamanlarda ve Alevilerde ocağa ve ateşe tükürülmez. Ocaktaki ateş söndürülmez. Ocağa bakarken esneyen insan çarpılır. Çünkü ocakta "ocak anası" vardır ve kendisine saygı gösterilmesini bekler.
Alevilerde dede soyundan olanlar eğer aynı ocağa mensup iseler, birbirleri ile evlenemezler. Bu uygulama Şamanlarda da vardır. Şamanlarda da aynı boya mensup olanlar birbirleri ile evlenemezler.
Burada Alevilikteki ocağın yerini, Şamanlıkta boy almıştır. Erkânda kullanılan değnek ile talibin ikrar vereceği zaman boynuna takılan ve Horasan'dan gelen ip, Şamanlıktan kalmadır. Babürname'de "Boynuna ip taktı ve Tanrı'ya şükretti" denmektedir. Senelik merasim, kurban ve yoğ bugün de yapılmaktadır. Tahtacılar cenazeye giderken, cenazenin arkasından "Yoğ, yoğ" diye bağırmaktadırlar.
Özbek saraylarında kımız içme törenlerinde hizmet eden görevliler arasında "pervaneci" isminde bir görevli bulunur. Yine Buryatlarda şamanın ayini sırasında, şamanın göğe çıkışını temsil eden törende, bir huş (kayın) ağacı, göğe giden yolun girişini temsil eder. Buna "udeşi burhan" yani "kapı muhafızı, kapı ilahı" denir. Alevilikte uygulanan cemlerde 12 hizmetliden birinin adı "kapı muhafızı, kapı ilahı'dır. Altay Türklerinde, Tanrı Ülgen için yapılan kurban töreninde şaman, tanrılara yalvarır ve merasimin başında "kapı ruhu'na başvurarak, tören sırasında rahatsız edilmemesini, kurban kesme işleminin hayırlı bir şekilde neticelenmesini ister.
Buryatlarda her yıl "manevi temizlenme töreni" yapılır. Bu tören, Alevilerin “görgü cemi'ne benzer. Şaman kamı ve oğulları üç ayrı pınardan su getirir. Bunu bir kazana boşaltır. Kekik, ardıç yaprağı, çam kabuğu ve kurban kesilecek tekenin kulağından birkaç tane kıl aynı kazana atılır. Su kaynatılır, kesilen tekenin birkaç damla kanı suyun içine akıtılır. Manevi temizlenme için kullanılan bu suya "Tarasun" denir. Belli işlemlerden sonra manevi temizlenme işlemi tamamlanmış olur. Cemlerde ferraş (süpürgeci)'ın kullandığı süpürge ile Tarasun'daki manevi temizlenme sırasında kullanılan süpürge birbirlerine çok benzer.
Buryatlarda Şaman kurban keserken, 9 tane yardımcısı vardır. Her yardımcının ayrı ayrı görevleri bulunur. Alevilerde ise dede veya babanın 11 yardımcısı vardır. Pir, mürşit ve rehber makamlarını üst seviyede hizmetler olarak ayırınca, geriye 9 hizmetli kalır ki, bu da Buryatlardaki sayının aynısıdır. Tatarlarda kemik kırmak, bir bıçağı veya baltayı ateşe koymak, bir kamçıya dayanmak, yere süt dökmek ve çadırın eşiğine basmak yasaktır. Cemde kesilen kurbanın kemiklerini kırmamak ve kapı eşiğine basmamak gibi yasaklar Alevilerde de uygulanmaktadır."
Başkırtlar için turna kuşu kutsaldır ve düşmanla savaşırken turnanın kendilerine yardım ettiğine inanırlar. Turna Alevilerde de kutsal sayılmaktadır.
Dokuz Oğuzlara göre Kayın Ağacı kutsaldır. Kayın Ağacı erkek, Çam Ağacı dişi olarak 5 oğul doğurur. Alevilerde de Kayın Ağacı erkek, Çam Ağacı dişi olarak 5 oğul doğurur. Alevilerde de Kayın Ağacı kutsal olduğu gibi, "tarik değneği" gibi, dinî ayinlerde kullanılan bazı aletler de kayın ağacından yapılırlar. Oğuzlarda 24 boyu bulunduğu için, 24 sayısı kutsal sayılır. Alevilerde de 24 sürek, 24 nakip, 24 masum-u Pâk kavramlarında olduğu gibi, 24 sayısı kutsal sayılardandır.
Türklerin Müslümanlığa girmeye başladıkları devirlerde, Aşağı Türkistan'daki Aklar ile Azerbaycan'daki Kızıllar arasında, senenin belirli bir gecesinde toplu ayin yapılmakta idi. Eski Türklerde suçu itiraf etmek gereklidir, yoksa fenalık bütün oymağa geçebilir.
Alevilerde de suç işleyenlerin Görgü Cemi'nde itirafta bulunmaları zorunludur. Eski Türkler dört mevsimde gerçekleştirdikleri dinî merasimlerde koyun, horoz, köpek ve domuz olmak üzere dört farklı kurban keserlerdi. Alevilerde de dört mevsimde, dört büyük tören yapılır ve kurban kesilir. Fakat köpek ve domuzun yeri değişmiştir. Fakir aileler bunların yerine rakı ve yumurta kullanır. Anadolu Tahtacılarında cem töreninde içilen içkiye "dolu" adı verilir. Orta Asya Şamanlığında da, Bay Ülgen'e "tolu" adı verilen kansız bir kurban sunulmaktadır.
Tahtacılar "Musahiplik Töreni" sırasında “Tercüman Kurbanı" keser. Bu kurban eski Türklerde uygulanan "tayılga" kurbanına benzer. Tayılga kurbanında at kurban edilir. At, kesmek sureti ile değil, kalbine bıçak sokulmak sureti ile öldürülür. Bu tören akşam vakti uygulandığı için, Tahtacıların Tercüman Kurbanı uygulamasına benzerlik gösterir.
Hem Şamanlıkta hem Alevilerde kurban kesildiği zaman;
1-Kurban töreni sırasında dualar okunur,
2-Kurbanın kanı yere akıtılmaz,
3-Kurbanı sadece görevliler pişirir, başkası yaklaşamaz,
4-Kurbanı sadece o toplumun üyeleri yiyebilir,
5-Kurbanın kemikleri kırılmaz. Eklem yerlerinden kesilir.
6-Kurbanın kemikleri, sakatatı, artıkları ve derisi tenha bir yere gömülür.
Bulgaristan'da yaşayan Amucalarda uygulanan kurban ayini uygulaması, Şamanizm'de yapılan kutsal kurban törenleri ile aynıdır.
Muğla yöresi Tahtacıları, ölü yıkanıp kefenlendikten sonra, ölünün elbiselerini bir torbaya koyar ve tabutun içine bırakır. Bunun sebebini, öbür dünyadaki ölülerin kendisine "niye elin boş geldin?" diye sormaları ile açıklarlar. Diğer bazı Alevi topluluklarının ölüyü elbisesi ile gömmeleri, yine aynı sebepten kaynaklanmaktadır. Bunlar da yine eski Şaman âdetlerindendir.
Aydın yöresi Tahtacılarında loğusa bir kadın ölürse, mezarı 40 gün açık bırakılır. Bu gelenek, Erzurum yöresindeki bazı Alevilerde de vardır. Bu uygulama, eski Şamanist geleneğinden kalma bir âdettir. Aydın Tahtacıları, loğusayı korumak için bir ip veya beze 20 düğüm atar ve daha sonra bu 20 düğümü tekrar çözerler. Ayrıca loğusanın başına kırmızı bir bez parçası bağlarlar. Böylece loğusayı koruduklarına inanırlar.
Alevilikte düşkünlük cezası vardır. Belirlenmiş bazı ağır suçları işleyen kimseler düşkün sayılır ve toplumdan dışlanır. Moğollarda da benzer âdet vardır. Kurban merasimine aynı kabileden olanlar katılabilir. Ağır suç işleyenler bu kurban merasimine katılamaz. Bir kişiyi kurban merasimine kabul etmemek, o kişiyi kabile topluluğundan kovmakla eşdeğerdir.
Oğuzlarda zina etmek yoktu. Eğer bu suçu işleyen birisi çıkarsa, onu iki parçaya bölerlerdi. İdil Bulgarlarında erkekler ve kadınlar birbirlerinden kaçmazlardı. Hatta nehirde beraber yıkanırlardı. Buna rağmen zina görülmezdi. Eğer içlerinden birisi zina edecek olursa, yere dört âdet kazık çakıp, ellerini ve ayaklarını bu kazıklara bağlarlar, sonra o erkeği veya kadını boynundan başlayıp, uyluklarına kadar iki parçaya ayırırlardı. Hırsızlık ve oğlancılık yapanları da aynı yöntem ile öldürürlerdi.
Zina, Alevilerde çok ağır bir suçtur. Her ne şekilde olursa olsun, bu suçu işleyen kişi düşkün sayılır. Tahtacılar zina edeni yakmak sureti ile cezalandırırlardı. Mersin Tahtacılarında bir babanın, oğulları tarafından çam ağacına bağlanarak, yakıldığı çok meşhurdur.' İzmir'in Hortuna Köyü'nden ve Karatekeli Yörüklerinden Ahmet Ağa, gençliğinde böyle bir olaya şahit olduğunu aktarmaktadır. Aydın Söke'ye bağlı Sofular Köyü'nde zina yapan bir kadın, çifte tüfek ile vurularak öldürülmüştür. 1970'li yıllarda Aydın'ın Kızılcapınar Köyü'ne seyyar sinema gelir. Alevi köy halkı "çıplak ve öpüşme sahneli filmlerle çoluk-çocuğumuzun ahlâkını bozuyorsunuz. Hiç değilse bunu Ramazan Ayı'nda yapmayın” diyerek, sinemacıları köyden kovar. Yani Eski Türklerde toplumsal ahlak nasıl sağlam ise, Alevilerde de aynı şekilde sağlamdır.(16)
Yukarıda vermiş olduğumuz tarihi ve kültürel bilgiler ışığında; Turna Kuşunun, İslamiyet öncesi eski Türk kültür, inanç ve mitlerinde önemli bir yer tuttuğu, Turna kuşunun hareketlerinden esinlenen Türk Şaman/Kam/Oyuncular ve Turan-Türk Ulusları tarafından yapılan; ritüel, ayin, toy ve kutlamalarda (KUTLAMA: Tanrıdan kut alma törenlerinde) “Turna Oyunu”nun oynandığı, zamanla ve çağlar içerisinde “Turna Oyunu”nun; Piri Türkistan Hoca Ahmed Yesevi Ekolü ile Hacı Bektaşi Veli başta olmak üzere Horasan Erenleri ve Türkmenler tarafından Türkistandan Anadoluya ve Balkanlara taşınarak Türk Alevi Bektaşi kültür ögesi olarak “Turna Semahı” adıyla yaşatıldığı, yine Turna Kuşunun Türk Halk Türküleri ve Alevi Bektaşi nefes,deyiş ve semahlarında; yurt, sıla, göç, ayrılık, hasret, umut, müjde, kut, özlem, aşk, sevgiliye duyulan arzu, erenlik, esenlik, Tanrı aşkı ve Ehli Beyt sevgisi sembolü olarak kullanıldığı açıkça görülmektedir.
Türkolog Fatih Mehmet Yiğit
KAYNAKÇA:
1-Türk Mitolojisi, II.Cild, Sayfa 553, Prof.Dr.Bahaddin Ögel, Türk Tarih Kurumu yayınları, 1995
2-ANADOLU SAHASI TÜRK HALK ŞİİRİNDE TURNA: Bedri ÖZÇELİK,Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, 2023, Cilt: 16, Sayı: 43, 1077-1099
3- Türk Tarihinde ve Alevî-Bektaşî İnancında Turna, Mehmet TEMİZKAN Ege Üniversitesi, Türk Dünyası Araştırma Enstitüsü, İzmir, Türkiye Milli Folklor Dergisi Yıl :2014 Cilt :13 Sayı :101 Sayfa :162-170
4-Orta Asya'dan Anadolu'ya Türk Geleneğinde "Don Değiştirme" Doç. Dr.Mehmet Alparslan Küçük, bilig - Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi 94: 97-122.
5-TÜRK MASALLARINDA KAHRAMANIN VE ŞAMANIN DON DEĞİŞTİRMESİ ARASINDAKİ BENZERLİKLER,Dr. Kadriye TÜRKAN,Hacettepe Üniversitesi,
Türkbilig, 2008/15: 136-154.
6-Ali Nihanî'nin Manzum Hacı Bektaş-ı Veli Velayetnamesi,
Ankara: Grafiker Yayınları. Sayfa: 172
Konu ile ilgili ayrıca Bakınız:HACI BEKTAŞ VELAYETNAMESİ'NDE TURNA VE TURNA İLAHİSİ "Hazreti Şah'ın Avazı Turna Derler Bir Kuştadır”; Ahmet TAŞĞIN, Öner ATAY, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
Araştırma Dergisi,Yıl 2019, Sayı: 92, 83-100, 18.12.2020
7-TÜRKLERDE ŞAMANİZM VE OYUN İLİŞKİSİ,Yrd.Doç.Dr.Banu Ayten AKIN,Adıyaman Üniversitesi Devlet Konservatuvarı
8-TÜRKOLOJİ MAKALELERİ,Fatih Mehmet Yiğit, Gece Kitaplığı
9-KARŞILAŞTIRMALI TÜRK LEHÇELERİ SÖZLÜĞÜ,İki Cilt. KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI,1991, TÜRKİYE, AZERBAYCAN, BAŞKURT,KAZAK, KIRGIZ, ÖZBEK, TATAR, TÜRKMEN, UYGUR TÜRKÇELERİ, Sayfa:668-669-902-903
10-Çoruhlu, Y. (1995). Türk Sanatı'nda yırtıcı olmayan kuşların sembolizmi. Türk Dünyası Tarih Dergisi, 102, 53-60.
11-Türk Kam (Şaman) ve Kadın Başlıklarında Kuş Tüyünün Kullanılması, Doç.Dr.Cihad CİHAN,TİDSAD Türk & Islam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8 (31), 104-118.2021.
12-Harner, M. (1999). Şaman'ın yolu. (çev. Asena Atalay). İstanbul: Dharma Yayınları.
13-Türk Halk Türküleri, Derlemeler.
14-TÜRKÜLERDE TURNA, Giyasettin AYTAŞ,Yard.Doç.Dr.,G.Ü. Gazi Eğitim Fak. Türkçe Eğitimi Bölümü
15-Eski Türk Dini Olan Göktanrı İnancı ve Türk Alevîlik-Bektaşîliğinin Benzerlikleri, Mustafa TALAS, TÜRK KÜLTÜRÜ VE HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ SAYI 33 BAHAR-MART 2005
Yorumlar
Yorum Gönder