ULU TÜRK BİLGE EREN AHİ EVREN VE AHÎLİK İLKELERİ:

İyi,doğru, dürüst, temiz ve çalışkan olmak

İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak

Eline,Diline ve Beline hakim olmak

İline, yurduna sahip çıkmak

Töreye uygun yaşamak

Bir olan Tanrı'ya inanmak,

Tanrı'dan gayrısına tapmamak,

Kula kul olmamak

Yaratılana hikmet nazarı ve sevgi ile bakmak

Şefkatli ve merhametli olmak

Doğa ve canlılara zarar vermemek

Adaletle davranmak, kötülük yapmamak

İşinde ve hayatında, kin, haset ve gıybetten kaçınmak

Yalan söylememek, doğru sözlü olmak

İki yüzlü olmamak, emanete sahip çıkmak

Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak.

Gözü, gönlü ve kalbi tok olmak

Şefkatli, merhametli, adaletli, faziletli, iffetli ve dürüst olmak

Cömert, ikram ve kerem sahibi olmak

Küçüklere sevgi, büyüklere karşı edepli ve saygılı olmak

Alçakgönüllü olmak, büyüklük ve gururdan kaçınmak

Başkalarının ayıp ve kusurlarını örtmek, gizlemek ve affetmek,doğru yolu göstermek

Kötü söz söylememek, hataları yüze vurmamak

Dost ve arkadaşlara tatlı sözlü, samimi, güleryüzlü ve güvenilir olmak

Ayrımcılık yapmamak, birlik olmak,herkese eşit davranmak

Gelmeyene gitmek, dost ve akrabayı ziyaret etmek

Yoksula, güçsüze, hastaya, yolcuya, ihtiyacı olana yardım etmek

Yapılan iyilik ve yardımı başa kakmamak

Hakka, hukuka, hakkaniyete riayet etmek

Cesur, Yiğit ve gözü pek olmak

Akıl ve Bilim yolunu takip etmek

Bildiğini öğretmek, bilmediğini öğrenmek

Bilge'den, Alim'den, Ustadan ders almak

Bildiğinde konuşmak, bilmediğinde susmak

İşinde ehil olmak, işini sağlam yapmak

Altınteri ile çalışmak, Helal kazanmak

Yararlı ve faydalı olmak, aldatmamak

Kul hakkı yememek, harama el uzatmamak

Aç gözlü ve tamahkar olmamak

Alan değil veren, yıkan değil yapan olmak

AHİ EVREN KİMDİR?

Ahilik teşkilatının kurucusu Türk Bilge Eren Ahi Evren, Azerbaycan’ın Hoy kasabasında doğmuştur (1171). Hoy, Türkiye’nin doğu sınırından 60 km  uzaklıkta ve “Sultan Tuğrul” zamanından beri Türkler’in meskûn olduğu bir bölgedir. Ahi Evren’in asıl adı “Nasırüddin Mahmud el Hoyi” olarak kayıtlara geçmiştir. Ahi Evren ilk eğitimini Azerbeycan’da doğum yeri olan Hoy kasabasında aldıktan sonra, Maveraünnehir bölgesinde Horosan’a giderek orada ünlü âlimlerden “Fahreddin Râzi” (1149-1209) ve hükemadan, Felsefe ve Kur’an-ı Kerim tefsirlerini öğrenmiştir.

Ahi Evran’ın hocası Fahreddin Râzi, Horosan’da “Farâbî” ve “İbni Sina”nın tüm eserlerini okumuş, onların verdiği bilgileri daha da geliştirerek, tıp, astronomi, astroloji, lisan, edebiyat konularında kitaplar yazmaya başlamıştır.

Râzî hayatta iken çevresinde bulunan kalabalık öğrenci topluluğunun varlığı, onun yüzlerce öğrenci yetiştirdiğini göstermektedir. Bunlar arasında Abdülmuhsin Kayseri, İzzettin Râzî, Sadrettin Konevî, Kadı Burhanettin gibi ünlü isimler de bulunmaktadır. Ahi Evran, Sadrettin Konevî’nin çağdaşı olup ikisi de Fahreddin Râzî gibi İbni Sina ve Farâbî’nin etkisinde kalmışlardır. Bunlardan başka sultanlar, vezirler ve devlet adamları da Râzî’nin derslerini takip etmişlerdir.

Ahi Evren'in Anadolu da Hünkar Hacı Bektaş Veli ile buluştuğu O'nun yakınları olan; Karaca Ahmed,Abdal Musa Sultan, Geyikli Baba, Barak Baba, Karadonlu Can Baba, Kızıl Deli Sultan, Sarı Saltuk Sultan, Kolu Açık Hacim Sultan, Taptuk Emre gibi birçok Anadolu ereni ile tanıştığı, birlikte Cem ettiği Anadolu'yu irşat etmek içinde yapılan görev bölümüne katıldığı anlaşılmaktadır. Hacıbektaş'ın Ahi Evran ile irtibatı onun Türk Ahilik teşkilatı mensubu olduğunu bize göstermektedir. Osmanlı Türk Devletinin Kuruluşunda önemli roller üstlenen Osman  Gazinin Kayın Pederi Şeyh Edebali'de Kırşehirde Ahi Evrenin talebelerinden olup Ahi Teşkilatı üyesidir. Yine Osmanlı Türk Devletinin kuruluşunda Hacı Bektaş Başta olmak üzere bir çok Ahi Teşkilatı üyesi irşad,fetih ve gazalarda aktif rol almıştır.

Ahi Evren gençliğinde Ahmet Yesevî’nin talebelerinden aldığı ilk tasavvuf terbiyesi ile yetişmiş ve olgunlaşmıştır. Ahi Evran, o devrin mutasavvıflarının buluşma yeri olan Bağdat’a gitmeye karar verir. Bağdat’a gitmeden önce Hac farizasını yerine getirir sonra dönüş yolunda müstakbel kayınpederi “Evhadü’d Din Kirmanî” ile tanışır. Büyük üstad sayesinde halife”Nâsır Li-di-nillah”ile tanıştırılan Ahi Evran, halifenin kurduğu Fütüvvet Teşkilatı’na girer.

Ahi Evran Bağdat’ta iken, Fütüvvet teşkilâtının ileri gelenleri ile tanışarak onlardan yararlanmıştır. Araştırmacı Mikâil Bayram’ın “Tasavvuf Düşüncesinin Esasları” adlı eserinde ve diğer kaynaklarda Ahi Evran’ın çok yönlü bir ilim ve fikir adamı olduğu kaydedilmektedir.

Ahi Evren, Tefsir, Hadis, Kelâm, Fıkıh ve Tasavvuf kitapları yazmıştır. Ayrıca Felsefe, Tıp ve Kimya sahalarında da bilgi sahibi olan çok yönlü bir ilim adamı ve filozoftur. İbni Sina Sühreverdî ve Fahreddin Râzî’nin bazı eserlerini çevirmiştir.

Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, kayınpederi Evhadü’d Din Kirmanî ile Anadolu’ya gelen Ahi Evran, Konya’da Sultan’a yazdığı Letaif-i Gıyasiye adlı kitabını sunar, Kitabın 1. cildi felsefe, 2. cildi ahlâk ve siyaset, 3. cildi fıkıh (İslâm hukuku), 4. cildi dua ve ibadet hakkındadır.

İbni Sina hayranı olan hükümdar, kendisine sunulan kitapları beğenmekle kalmaz, aynı zamanda Ahi Evran’a ve düşüncesine büyük ilgi gösterir, hatta bu düşüncenin tatbikata geçirilmesine yardım eder. 1205 yılında Kayseri’ye gelen Ahi Evran’a ve düşüncesine büyük ilgi gösterir, hatta bu düşüncenin tatbikata geçirilmesine yardım eder. 1205 yılında Kayseri’de devletin desteği ile debbağları ve diğer sanatkârları da içine alan büyük bir sanayi sitesinin kurulmasına öncülük eder. Her sanat dalındaki birliklerin bir araya toplandığı bu siteler Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat zamanında diğer şehirlerde de kurulmaya başlar.

Sultan Alâeddin Keykubat’ın Ahi birliklerini desteklenmesi sonucu Anadolu’nun birçok yerinde bu birlikler süratle gelişir. Bu dönem Anadolu Selçuklu Devleti’nin iktisaden en parlak dönemi olmuştur. Sultan Alâeddin’in oğlu tarafından öldürülmesinden sonra Ahiler bu duruma tavır aldılar. Onun yerine geçen II. Gıyaseddin Keyhüsrev’i hiç affetmediler. Ahi Evran’ı çekemeyenler onunla yeni hükümdarın arasını açtılar. Alâeddin Keykubat zamanında Konya’da medreselerde ders veren Ahi Evran bu sebepten dolayı Konya’ya davet edilen Ahi Evran, burada tekrar çeşitli olumsuzluklarla karşılaşır. Bu yüzden burada daha fazla kalmaz ve Kırşehir’e gelerek Ahi birliklerinin teşkilâtlandırılmasına hız verir.

Kırşehir’e eşi Fatma Ana ile yerleşen Ahi Evran, eşinin kurduğu Anadolu kadınlar birliği (Bacıyân-ı Rum) teşkilâtını da himaye etmiş, her iki teşkilâtın (Ahiyân-ı Rum) büyümesi ve gelişmesi için çaba sarf etmiştir.

Ahi Evran kendi mesleği olan debbağlık dalından başka 32 çeşit esnaf ve sanatkarın lideri olmuştur. Ahi Evran’ın Anadolu’da kurduğu Ahilik teşkilatının asıl amacı ilim ve bilgiyi insanlığın hizmetine sunmaktı. Türkler, Anadolu’ya yerleşirken dönemin bilim adamlarının önerisinden hareketle pozitif ilimlerin gündelik hayatta kullanılabilmesini ve insanların da bundan faydalandırılmasını ön görmüşlerdir.

İlmin tekniğe uygulanmasına örnek olarak; Cizreli İsmail B. Rezzaz isimli bilim adamının kitabında birçok otomatik makinenin projelerinin çizildiği ve tariflerinin yapıldığı, hatta bazı projelerinin uygulandığı bilinmektedir. Bu makine ve robotlara örnek olarak: Su saati, otomatik musluk, el yıkama ve abdest alma esnasında kendiliğinden su döken makine, kendi kendine müzik çalan makine, otomatik su tulumbaları, su fışkırtan fıskiyeler, şifreli anahtarlar, değişik hareket yapan robotları görmekteyiz. Teknolojinin üretime uyarlanışının ilk örnekleri olan bu buluşlara Ahi Evran önem vermekte idi.

Ahi Evran’ın Selçuklu Sultanı II. İzzettin Keykavus’a sunduğu Letaif-i Hikmet adlı kitap, sultanlara ve yöneticilere nasihat verici ve “Siyasetname” türü bir eserdir. Bu eserde halkın ihtiyaçları belirlenmekte, bu ihtiyaçların karşılanması, istihdamın, kaliteli bol ve ucuz üretimin arttırılması sırasında çıkabilecek sorunlara karşı tedbirlerin neler olması gerektiği şöyle anlatılmaktadır.

“Allah insanı, medenî tabiatlı yaratmıştır. Bunun açıklaması şudur: Allah insanları yemek, içmek, giyinmek, evlenmek, mesken edinmek gibi çok şeylere muhtaç olarak yaratmıştır. Hiç kimse kendi başına bu ihtiyaçları karşılayamaz. Bu yüzden demircilik, marangozluk, dericilik gibi çeşitli meslekleri yürütmek için çok insan gerekli olduğu gibi, bu meslek dallarının gerektirdiği âlet ve edevatı imal etmek için de birçok insan gücüne ihtiyaç vardır. Bu yüzden toplumun ihtiyaç duyduğu ürünlerinin üretimi için lüzumlu olan bütün sanat kollarının yaşatılması şarttır. Bununla da kalmayıp, insanların sonradan doğacak ihtiyaçlarını karşılamak için yeni sanat dallarının meydana getirilmesi gerekmektedir.”

Ahi Evran’a göre toplumdaki fertlerin büyük bir kesiminin sanata yönlendirilmesi ve her birinin belli bir sanat dalıyla meşgul olması gerekir ki, toplumun ihtiyaçları görülsün. Ahi Evran’ın kurduğu Ahilik teşkilâtının eğitim anlayışı bu temel görüşe dayanmaktadır. Devlete düşen görev, bu görüşe destek vererek halkın eğitilmesine ve yönlendirilmesine yardımcı olmaktır. Ahi Evran’ın eserinde belirttiği eğitim ve öğretim konusundaki tüm öneriler, Ahi birliklerinde uygulanmıştır. Ahi Evran’ın teknik öğretim ve ahlâka yönelik eserleri, yıllarca Ahi birliklerinde ders kitabı olarak okutulmuştur.

Ahi Evran, Letaif-i Gıyasiye, Letaif-i Hikmet’ten başka Vaziyet, Ruh’un Bekâsı, Tıp ve İbni Sina’dan tercüme kitabı dâhil olmak üzere, yirmiye yakın eser bırakmıştır.

Ahi Evran hayatı boyunca ilimle ve eğitimle uğraşmış. “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış.” Hadis-i Şerifi’ni kendisine ilke edinmiştir. Birlik üyelerine devamlı olarak çalışmayı öğütlemiştir. Üretimin ancak çalışarak sağlanacağını bilen Ahi Evran, insanların ihtiyaçlarını gidermenin de bir Tanrı buyruğu olduğuna inanmaktadır. Bu bakımdan çalışmak, insanları mutlu etmek, ibadet etmek kadar önemlidir.

Osmanlı Devleti’nin kurulmasında da önemli rol oynayan Ahi Evran, Cevat Hakkı Tarım ‘a göre şunu yapmıştır: ” Doksan üç yıl yaşayan, akla yâr, nefse düşman olan bir faziletli er kişi, tekkesine kapanmış; dünyadan elini eteğini çekmiş münzevi bir sofu ve softa değildi. O hayatını kazanmak için diyar diyar dolaşmış, her sanat ve zanaata başvurmuş, öğrendiklerini de insanoğluna öğretmek için uğraşmıştır.”

Ahi Evran’ın elli yıl müsahipliğini yapan ve onun vefatından sonra da yerine geçen Ahmet Gülşehri, Ahi Evran ve Ahilik konusunda “Keramat-ı Ahi Evran” adında bir eser yazmıştır. Mesnevi tarzında ve aynı vezinde Türkçe yazılan bu eseri Alman Prof. Franz Taechner Almanca tercümesiyle beraber bastırmıştır. 167 beyitten meydana gelen bu eserin Ahilik ve Ahi Evran’la ilgili bölümleri aşağıda günümüz Türkçesiyle verilmeye çalışılmıştır. Ahmet Gülşehri’nin yazdığı menakıbnamede, Ahi Evran’ın bütün ahilerin başı olduğunu, padişahların kendisine saygı gösterdiğini, hiç haram yemediğini, Ahilik adına yaptığı çalışmaların bütün dünyada duyulduğunu, Ahilik nizamının uygulandığını, misafirperver olduğunu, gerçek dostluğa önem verdiğini, kimseye incitici bir söz söylemediğini anlatılmaktadır. Ayrıca Ahiliğin altı şartı olduğunu bunların üçünün kapalı olduğunu vurgulamıştır.

Ahi Evren'in Türkmenlerce Ulu Sultan olarak sevilen Türk Selçuklu Hükümdarı Alaeddin Keykubat'ın danışmanı olması, Ulu Türk Sultan Alaeddin Keykubad'ın oğlu II.Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından zehirlenerek şehit edilmesi Anadoluda Babai adı verilen büyük Türkmen ayaklanmasına neden olmuş Kırşehir Malya ovasında Türkmenlerle  Selçuklu ordusu karşı karşıya gelmiştir. Yapılan savaşta, babasını zehirleyerek şehit eden Gıyaseddin Keyhüsrevin ordusunda bulunan Gürcistan ve başka uluslardan getirdiği Gulam paralı askerlerinin çok oluşu Türkmenlerin ise sayıca az oluşu büyük bir Türkmen kırımına neden olmuş, başta Ahi Evren ve bir çok talebesi Türk büyüğü  Türkmenlerin safında olduğu için bu olaylar silsilesi neticesi şehit olmuştur.

 AHİ EVREN'DEN ÖZLÜ SÖZLER:

Geçmişini iyi bil ki geleceğe sağlam basasın.Nereden geldiğini unutma ki nereye gideceğini unutmayasın.
Ahi Evran

"Ancak unutulmamalıdır ki; Türk devleti, ebet müddettir.Milletimizin tek bir ferdi kalıncaya kadar, devlet yaşayacaktır."
Ahi Evran, Gökhan Maraş/Sayfa 84 - Ötüken

Güçlü devlet; Adil olan, adaleti, insanların dinine ve rengine göre sağlamayan, adil vergiler alan devlettir. Güçlü devlet, kendi halkı ile barışık, aynı dili konuşan Devlettir.
Ahi Evran, Gökhan Maraş Sayfa 43

"Kendi dilini unutan milletler, varlıklarını ve devletlerini kaybederek, tarih sahnesinden silinirler."
Ahi Evran, Gökhan Maraş
Sayfa 16 - Ötüken

Üç kapı kapalıdır insanoğluna, insan gibi yaşamak isteyen insana: Göz kapısıdır ki, her bir insanın ayıbını eksiğini görmeyesin, horlamayasın kimseyi. Bel kapısıdır ki, kızı kadını kardeş bilesin, namusu beline kuşak kuşanasın. Dil kapısıdır ki, dil bıçağını kötü söze bilemeyesin, sözün tartısını şaşırıp gönül kırıcı söz etmeyesin, köyde, kentte, çarşıda,pazarda işi gücü bırakıp dedikodu çamuruna batmayasın. Böyle demiş bizim Ahi Evran Babamız.
Balım Kız Dalım Oğul, Ceyhun Atuf Kansu

Gelen gelsin saadetle, giden gitsin selâmetle…
Ahi Evran

Harama bakma, haram yeme, haram içme. Doğru, sabırlı, dayanıklı ol. Yalan söyleme. Büyüklerinden önce söze başlama. Kimseyi kandırma. Kanaatkar ol. Dünya malına tamah etme. Yanlış ölçme. Eksik tartma. Kuvvetli ve üstün durumda iken, affetmesini, hiddetli iken yumuşak davranmasını bil ve kendin muhtaç iken bile başkalarına verecek kadar cömert ol.
Ahi Evran

Eşine, işine, aşına özen göster.
Ahi Evran

Ahi’nin eli, kapısı, sofrası açık olmalı; gözü beli ve dili kapalı olmalı.
Ahi Evran

Eline, diline, beline sahip ol. Kalbini, kapını, alnını açık tut.
 Ahi Evran

Araştırma ve Derleme: Fatih Mehmet Yiğit

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DANİŞMENDLİ KARACAKURT TÜRKMENLERİ